Nilüferce

Salı, Ağustos 30, 2005

MİRAC KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN


Mirac Kandili Posted by Picasa

Tüm İslam aleminin Mirac Kandili mübarek olsun.
posted by Nilüfer at 8:33 ÖS 1 comments

Elmalık Köyü ( Petsiye )


Bu hafta sonu köyümdeki Çerkez düğününden görüntüler yer alıyor.Oldukça güzel bir düğündü,artık düğünler salonda olduğu için gelenekleri devam ettirmek çok zor oluyor.Köy meydanında sadece Çerkez oyunlarının oynandığı,insanların eski günlerini özlemle andığı bir akşamdı.
posted by Nilüfer at 8:02 ÖS 11 comments

Pazartesi, Ağustos 29, 2005

Edirne II.Beyazıt Külliyesi


Edirne Posted by Picasa
posted by Nilüfer at 9:12 ÖÖ 5 comments

Cumartesi, Ağustos 27, 2005

ERDEK


Erdek Posted by Picasa

Herkese merhaba,
Bugün bloğuma baktığımda oldukça uzun bir süre önce fotoğraf eklediğimi fark ettim.Şu sıralar fazla evde bulunamadığımdan bloğuma yeni bir şeyler ekleyemiyorum.Bugünde kardeşimin Erdekte çektiği 2 fotoğrafı yayınladım maalesef benim izinimin süresi bittiğinden Erdekte bulunamadım .Bende sadece fotoğraflarla yetinmek zorunda kaldım :-((
posted by Nilüfer at 1:30 ÖÖ 1 comments


Erdek Posted by Picasa
posted by Nilüfer at 1:29 ÖÖ 2 comments

Pazar, Ağustos 21, 2005

THE COOK NEXT DOOR


The Cook Next Door

Herkese Merhaba
Nedir bu The Cook Next Door diyeceksiniz.Bloglar arasında çok yaygın olan yemek maceralarının anlatıldığı bir bölüm.Sizi biri sobeliyor ve sizde başlıyorsunuz mutfak maceralarınızı yazmaya..Arkadaşça ( Meral ) tarafından sobelendim.Aslında mutfak maceram çok fazla yok çünkü yemek yapmayı bilmiyorum açıkçası, sadece hamur işlerini bildiğim halde Meral benide bu işin içine sürükledi.Fotoğraf sayfasında bunun ne işi var diye düşünebilirsiniz ancak sizi sobeleyen en yakın dostunuz,arkadaşınız olunca iş değişiyor.Meral için herşeye değer bloğum onun için feda olsun diyorum .
1- İlk mutfak maceran neydi? Neler hatırlıyorsun?
Çok büyük mutfak maceram yok aslında mutfağa fazla girmediğim için :-)) .Eh bir iki kişiyi zehirlediğimi geçersek sorun yok aslında .Tabiki şaka bunlar.Hatırladığım olaylar köyde kızkardeşimle beraber yemek yapmaya giriştik birimiz çorba,birimiz pilav yapmıştı.Ancak işler değişti çorba pilava,pilavda çorbaya dönüştü.O sırada misafir olan halamın eşi bu yemekleri yedi ve ellerinize sağlık çok güzel olmuş dedi.Zavallı eniştem moralimiz bozulmasın diye nasıl yedi o yemekleri bilemiyorum herhalde zor olsa gerek.Tabi bu olaydan sonrada aile arasında ünümüz yayıldı,eniştem herkese muhteşem pilav ve çorbamızı anlatmaya başladı.Genellikle eniştem geldiğinde ( gerçekten tesadüf oluyor ) yeni bir tarif deniyorum ve o da her seferinde yine beni deneme tahtası yaptın diyor.Sağol enişte ya sen olmasan kim yiyecek benim kurabiyeleri,tatlıları.
2- Yemek yapma stilini en çok etkileyen kimdi?
İyi yemek yapamıyorum açıkçası denediklerimde benim için hüsranla sonuçlandı.Ama yaptığım tek şey annemin kafasını iyi karıştırıyorum.Annem mutfakta yemek pişirirken anne şundan ne kadar ölçü,ne kadar mercimek,ne kadar salça,ne kadar su koyulacak diyorum o da her seferinde gözkararı diyor.Anne benim göz kararım olsa zaten bu işin ustası olmuştum.Ama annem sayesinde hamur işlerini severek ve iyi yapıyorum sayılır ( İsterseniz Merale sorun :-) ) .Lise dönemlerinde annem evde olmadığı zamanlarda hemen mutfağa girer annemin yemek kitabından tarifler denerdim.Annem olmadığında tek başıma birşeyler yapmak çok hoşuma gidiyordu.İlk hatırlayabildiklerim çaylı kek,un helvası,acı badem kurabiyesiydi.Acı badem kurabiyesi ile ilgili bir anım bile var.Acı badem kurabiyesini yaptığımda ilk denemeyi rahmetli dedeme yaptırmıştım.Kurabiye biraz sert olmuştu.Rahmetli dedem ağzındaki tek dişine rağmen onu yemeğe çalışmıştı ve çok beğendiğini söylemişti.
3- Yemeğe ve yemek dünyasına olan ilgini kanıtlayan bir resmin var mı? bize gösterebilir misin?Yemeğe değil ama hamur işlerini yapmayı seviyorum.Aslında Meral için Kasota yapıp yayınlayacaktım ancak olmadı bir başka sefere inşallah ,Meralin bloğuna yapıp gönderirim .Bu akşam yeğenlerim için yaptığım keki ve kandil simidini yayınlayacağım.

4-Mutfakta kendisine karşı fobin olan bir şey var mı? Yaparken seni/avuçlarını terleten bir yemek mesela?
Tüm yemekler benim avuçlarımı terletiyor maalesef. Hafta sonu annem evde olmadığı ve yeğenlerde bizde olduğu için yemek yapma işi bize ( kızkardeşim ve ben ) düştü.Zavallı yeğenlerim kahvaltı yapmaktan bıkmış olacaklar ki Nilüfer abla yemek yap artık dediler ve bende giriştim yemeğe.Ancak yeğenler herşeyi yemedikleri için onların yiyecekleri bir şeyler denedimMercimek çorbası ve patates yemeği.Mercimek çorbası fena olmadı ama patates yemeğini kendimde beğenmedim açıkçası.Bu iki yemek için saatlerce mutfaktan çıkamadım.Anladım ki ben annem kadar iyi olamayacağım bu yemek konusunda :-( :-( :-(

5-Mutfakta hangi yardımcını vazgeçilmez buluyorsun? Alıpta çok gereksiz bulduğun nedir mutfakta?
Bu konuda yazacak birşey aklıma gelmiyor .

6- Bir kaç garip belki de komik yemek çeşidi söyle, senin çok sevdiğin ama senden başka kimsenin sevmeyeceğini düşündüğün bir yemek.
Bilemiyorum
7-Hangi üç malzemeden ya da yemekten vazgeçemezsin?
Mayonez,yaş pasta ( asla ve asla kilo alsam bile hayır demem ), kebaplar ( adana ,iskender,urfa ( bunlarda asla vazgeçemediklerim arasında ).Aslında acılı,sirkeli,ekşili,mayonezli herşeyi ve yaş pastayı çok seviyorum ve bunlara hayır diyemiyorum.
8- En çok sevdiğin dondurma çeşidi.
Aslında bu soru yanlış kişiye soruldu ,dondurma kelimesi yeterli bence.Çünkü dondurmanın tüm çeşitlerini çok seviyorum.Sağolsun babam ne zaman dondurma desem üşenmeden gider alır.

9- Asla yemeyi düşünmediğin şey.
Beyin, dil gibi sakatatlar,Kayısı kompostosu ( pişerken bile yayılan kokuyu sevmiyorum )
10- Özel bir yemeğin, spesiyalin var mı?
Yemek değil ama hamur işlerinden Kasota tatlısını,profiterolü ( ancak uzun zamandır yapmadım yapmaya başlarsam kimse rahat bırakmaz beni ve sürekli yaptırırlar ), keki ( ancak şu sıralar nazar değdi galiba eskisi gibi olmuyor ) iyi yaptığım söylenir.

11-Seni ebeleyen kişi.Beni sevgili Arkadaşçadan ( Meral ) ve Emelblogtan ( Emel ) ebeledi.

12-Senin ebelediğin 3 aşçı
Gönüllü olarak ebelenmek isteyen varsa lütfen yorumlar bölümüne müracaat etsin.İnşallah bir gönüllü çıkar :-))
posted by Nilüfer at 3:35 ÖS 8 comments

KAYBOLAN ADRESİ YENİDEN KURMAK -2


12 Kasım depreminde meydana gelen olaylarla ilgili aktaracağım son olay.Aslında bu olayıda bir önceki ile beraber yayınlayacaktım ancak Barış arkadaşımızdan izin almadığım için yayınlamadım.İzin verdiğin için sağol BARIŞ.Hepimiz acılarımızı hep içimizde yaşarız dışarıya yansıtmak istemeyiz. Bu olayı hem içinde yaşayıp hem de kaleme almak o kadar güç olmalı ki…Ama onların çok önemli bir amaçları vardı.Depremi yaşayan insanlar için sadece üzülmek değil onların gerçekten neler hissettiğini anlayıp acılarına ortak olmak ve bu tür olaylarda ülkedeki tüm insanların birlik içinde olup birbirine destek olması.En önemlisi ise hayatımızdaki her şeyin değerini çok iyi bilmemiz.Hayatımızın her saatini,her dakikasını,her saniyesini en iyi şekilde yaşamamız.Birşeyleri kaybedip arkamıza dönüp baktığımızda ,bunu böyle yapmamalıydım ya da şunu keşke zamanında yapsaydım demememiz.Biliyoruz ki zamanı asla ve asla geri alamayız

Yaşadıklarımız Ana Haber Bültenlerinde Anlatıldığı Kadar Basit Değil
( Barış ŞİMŞEK )

Babam elli yaşındaydı.Elli yaş genç,ama isterseniz kadercilik deyin,bizim ailede altmış beş yaşını geçen yok.Depremden on,on beş gün önce aramızda öyle bir konuşma geçmişti. "Ağabeyimin öldüğü yaşa on sene daha var” demişti babam .Neyin ne zaman olacağı pek belli olmuyor.Beş kardeşin ikincisiyim ben.Doğduğum zaman babam çok sevinmiş,bizim sülalede o zamanlar bir kız furyası varmış,erkek çocuk yok.İsmim Kıbrıs Barış Harekatından kaynaklanıyor.1974’de harekat olmuş, “76 barış zamanı.12 Kasım saat 7’ye 4 dakika kalana kadar aklımdan “ ya babam ölürse”düşüncesi hiç geçmedi. Bir tek ben lise 2’ye giderken hasta olmuştu,sigara içerdi.Sigarayı da bıraktı.Sonra hiç hasta olduğunu hatırlamıyorum.En büyük arzusu evlenmemdi.Benim tertiplerim var askerden gelen,onlar evlendi,ben evlenmedim,bana o yüzden sitemi çok oldu,geç kaldın diye.Nişanlandık,benim ve nişanlımın maksadı bu yaz ( 2000 yazı ) evlenmekti.Babamın ısrarıyla,depremden on iki gün önce evlendik,iyi ki de öyle olmuş.Babamın en büyük arzusuydu mürvetimi görmek..Onu gördü de, evimi göremedi.Ben kendi evimin mobilyasını görmedim,hepsini eşimle birlikte gidip babam almıştı.Çok acıdır ,babam o eve çıkıp bir yemek yiyemedi,o evi göremedi.Adettendir,yeni gelin evi olduğu için biraz beklenirdi.Bu yüzden henüz evimize gelmemişti.
Babam kamyon şöförüydü.Kamyon kendimizindi,eski bir kamyondu.Hurdaya yakındı. “Bir gün emekli olursam bu arabayı yakıp,Bolu Dağı’ından Kaynaşlı’ya girişteki bayırın oradan koyuvereceğim aşağıya” derdi babam.Çok çekmişti,babamın belini o kamyon bükmüştü.Bir defasında İran’a gitmişti,geldiğinde bir seferde kamburlaşmıştı.Tek isteği çocuklarına ev bırakabilmekti.Benim ki bitmişti.Kardeşimin dairesini tamamlayacaktık.Hesapta deprem yoktu.
Depremden önce Bolu Yeniçağ’da bir madensuyu fabrikasında çalışıyordum,elektrik işlerini yapıyordum.O gün üretilen yeni mamul dolayısıyla fabrikaya Alman mühendisler gelmişti,onlarla birlikte çalıştık.Bolu’dan saat 6 arabasına bindim.Yediye çeyrek kala eve geldim.Babam iki gündür yoldaydı,yeni gelmişti.Altlı üstlü oturuyorduk Evimiz 3 kattı,en alt katta misafirler vardı,onlar da bir gün önce taşınmıştı.İkinci katta annemler ,üst katta biz oturuyorduk.Ama zamanımızı hep birlikte geçirirdik,yemekleri birlikte yerdik.O gün eşimle babamlar oturup ,eskilerden konuşmuşlar.Babam annemin önünde eski sevdalarından bile bahsetmiş,çok neşeli bir günmüş onlar için.O günler en mutlu günlerimizdi.Biz de yeni evliydik.Eşimin babası ve kardeşi yoktu.Babam “İki ailenin de erkeği sensin,”derdi.Bugün yarın emekli olacaktı.Babamın her akşam gittiği iki katlı bir kahve vardı.17 Ağustos depreminden sonra ,daha önce gittiği 5 katlı kahveye hiç gitmedi.O binanın sağlam olmadığını düşünürdü.Her akşam saat 7’de atv’de haberler başlardı,babam da kahvede haberlere yetişirdi.O akşam eşimle annem el öpme ziyaretlerine çıktılar.Evde ben ve 2 kardeşim kaldık.Televizyonda “Çiçek Taksi” dizisini izledik.O akşam hamsi yapmışlar bana da ayırmışlardı.Babam hamsiyi çok severdi.Ben hamsi yerken , “ Gel yiyelim,”dedim, “ biz kendi hakkımızı yedik” dedi ama yine de canının çektiği belliydi.Benimle yese belki dışarı çıkmayacaktı.Yemeği yedik,daha yerimizden kalkmadan bir gümbürtü oldu.Olduğu gibi alt kattaki misafirlerin üstüne çöktük.Yemeği yedikten sonra onlara hoş geldiniz demeye gidecektim.Nasip olmadı.Orada bir kişi öldü,birinin beli kırıldı.Onların enkazda üstünü açıp ,ellerini tutan ben oldum.O sırada evde yangın çıktı.Annem dışarıdan bağırdı,alt kat adete paket olunca biz ikinci kattan camları kırıp dereye indik.Evde yangın çıkmıştı hala kendime şaşarım,banyo kazanına gittim, kazan devrilmişti.Musluğu açtım,evdeki yangını söndürdüm.Sonra enkazdan aşağıya indim.Orada ilk olarak enkazda ,komşumuzun küçük kızının ölmüş olduğunu gördüm. “A,böyle ölen de var ,”diye çok şaşırdım a an başıma neyin geleceğini bilmeden.Dışarıda ben ,eşim ,kardeşlerim hepimiz bir aradaydık.Bir tek babam yoktu.Kahveye gittik çökmüştü.Baltayla demir kestim ,inşaat hasırını kırdım ,Allah insana güç veriyor.Enkazdan önce bir tanıdığımızı kurtardım.Onun kapladığı yere ben girdim.Ortalık seçilmiyordu,elimle yoklayarak aramaya başladım.Birisi kravat takmış,babam kesinlikle kravat takmazdı,bu olamaz diyordum kendime .Hala ümidim vardı,babamın bu kahvede olamam ihtimali de vardı.Her akşam buraya gelirdi ama kim bilir belki de bu akşam gelmemişti.Karanlıkta görmeden ,elimle yoklamaya devam ettim .Bir başkasının ensesi kırılmıştı hasır vurunca.Oturur şekildeydi.Elim ensesinde kırılan boşluğa girdi.Sonra bir deri yelek geldi elime ,babam deri giymezdi.Bir başkasını cebine elimi attım.Cebinden 2001 sigarası çıktı. Önce,babam burada ,dedim içimden.Sonra, Kaynaşlı’da bu sigara sadece babama satılmıyor ya ,diye düşündüm.Sigarayı aldığım yere koyup,enkazdan çıktım.Annem, “ Orada mı,” dedi , “ herhalde burada yok,”dedim.Enkaza tekrar girdim.Babam iki gün önce İstanbul’dan Bolu’ya kömür getirmişti.Sigarayı bulduğum cekete tekrar elimi attım.Çıkan kağıtta kamyonumuzun plakası ve “ 14 ton kömür” yazıyordu.Bulduğum babamdı.Tekrar dışarı çıktım.Metanetimi koruyordum.Kendi kendime ,şimdi ne yapacağım,bundan sonra ne yapmam gerekiyor ,diye soruyordum.O sırada televizyonlarda yayınlanan,tüpçüdeki yangın büyüyordu.Tüpçü ile karşı karşıyaydık,yangın bulunduğumuz enkaza doğru yayılıyordu.Kardeşlerim dereden su alıp ,ölenlerin bir de yanmaması için alevlerin yayılmasını önlemeye çalışıyorlardı.O arada saat ilerlemişti.Televizyonlar gelmişti,ortalık kalabalıklaşmıştı.Kardeşlerimi ,annemi topladım,babamı daha enkazdan çıkarmadan .Hala dilim nasıl vardı da söyleyebildim,kendime şaşarım. “ Babam enkazda ,burada ölmüş.Bundan sonra babanız da,ağabeyiniz de,büyüğünüz de, her şeyiniz benim ,”dedim.Onlar hala umut etmek istiyorlardı. “ Nasıl böyle konuşabilirsin ?”dediler.Ama olan olmuştu.Babamı enkazdan çıkardık,sağ kolu kopmuştu, kafasının sol tarafı yoktu.Ben o halde babamın nabzına baktım.Şimdi ne kadar saçma geliyor,düşününce.Kaybımız sadece babam da değildi.Depremden 2 gün önce,Çarşamba günü babamın en samimi arkadaşı ,Rafet ağabey, “Barış büyüdün de evlendin.” Bana takılınca ,ben de ona “ ben büyüdüm de sanki sen hiç büyümedin,şu saçlarına bak bembeyaz olmuş,”dedim.Müthiş bir kahkaha atıp, “ Ben daha ömrümün üçte birini yaşadım,”dedi.Ben aynı adamı 2 gün sonra enkazda tanıyamadım.Babamla Rafet ağabeyimi birlikte çıkardık.Keşke ikisinden bir sağ olsaydı,o zaman ben aile büyüğü olmak zorunda kalmayacaktım,bu yükü bana bırakmazlardı.Allah insanlardan bu canı öyle ya da böyle alacak.Ama bu şekilde olması acı.Çok acı.
Cenazeleri kamyona koyduk,köye götürdük.Kamyonun kasasında,babamı kucağıma aldım.Bir yanımda babam ,bir yanımda Rafet ağabeyim.Ben ortalarına oturdum.Yıllarımız verdiğimiz,bir yerlere gelebilmek için ,bir şeyler olabilmek için , bir şeyler bırakabilmek için çalıştığımız Kaynaşlı’dan köyümüze gidiyorduk.Evimizin barkımızın olduğu Kaynaşlı’nın bize ödülü bu olmuştu.Cenazelerimizi aldık,köyde de emanet kefenle gömdük.Cenaze namazında 20 kişi falandık.O gün bizim köyden dört cenaze çıktı.Normalde bizim köyden ört cenaze çıkak olsa,bütün Düzce gelirdi namaza.Ama koşullar böyle gerektiriyordu.Bizim ecdadımızda,geçmişimizde,böyle bir şey olmuş olaydı, “ Senin yedi göbekten deden depremden ölmüş,”denilseydi,yine insan ihtimal verebilirdi,hazırlıklı olabilirdi.Yazılı tarihimizde böyle bir şey yok.Getirdiği yıkım çok büyük.Babamın bana bıraktığı tüm miras,sırtının kamburlaşmasının,saçının beyazlamasının hediyesi olan, “ ölünce gözüm arkada kalmayacak” dediği yer,evimiz de yok oldu,bitti.Babamın emsalleri babamın bana bıraktığı şeyleri çocuklarına bırakmadı. “ Hiç çalışmasan bile köyde fındığın var,bauda evin var” derdi. “ Sana yadigarımdır,alnımın teri burasıdır” dediği evi de,kendisi de yok şimdi.Ben ne yapacağım sorusu,o belirsizlik ise hala var.Şimdi evim yok, kayınvalidemin de evi,yeri yok.Ev babamın on beş,yirmi yıllık eseriydi.Allah ömür verirse biz de on beş, yirmi yılda o duruma gelebiliriz.Sıfırdan başlayacağız.Kamyonu asttım Adana’ya.O kamyonun her yanında babam vardı,ama satmak zorunda kaldım.Eski arabaydı.Anlayacağım iş değil.O kamyonu,herkes de söyler,Kaynaşlı’da babamdan başkası yürütemezdi.
Depremden hemen sonra Kriz Yönetimi Merkezi’nde ilk çalışmaya başlayanlardan birisi oldum.Kişi depremden hemen sonra kendini toparlayamazsa,bir daha hiç toparlayamaz.Burada ,özellikle ilk zamanlarda ,bu yoğunlukta,gece gündüz çalışmak zorunda olunca ,düşünmeye fırsatım kalmıyordu.Şimdi,aylar geçse de,hala boş vaktimin kalmasını istemiyorum,çünkü yatıyorum aklımda o düşünce oluyor.İlçe kurulduktan sonra Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nda çalışmaya başladım.Burada çalışmam ,darbeyi atlamamda çok önemli rol oynadı.Aynı zamanda çok da ağır bir durumla karşı karşıya kaldım.Ölenlerin isimlerinin yazılı olduğu listeye baktığımda ,tanımadığım insan yok.Bildiğimiz,konuştuğumuz,yüz yüze olduğumuz insanlar.Geride kalanların dertlerini benden daha iyi kim anlayabilir?Aynı şeyleri bende yaşadım.Hizmet ettiklerim de bu acıları yaşamış kişiler.Aynı psikolojide olan kişileriz.Burada çalışırken o acıyı dışarıya yansıtmam.Karşımdakiler çoğu zaman benim de aynı acıları çektiğimi unutsalar bile ben onlara kızmıyorum,acımı yansıtmıyorum.Yaşadıklarımız anlatıldığı kadar basit bir şey değil, “ 316 kişi ölmüştür,kalanlara Allah sağlık versin,” diye geçiştirilecek mesele hiç değil.Herkesin anlaması için mutlaka can kaybı olması ya da evinin yok olması mı gerekir?Sorun çok daha büyük.Ana haber bültenlerinde geçiştirilecek gibi bir şey değil.Ama onu biz biliyoruz,ya da ilk günden beri bu insanların içinde olanlar bilebilir.
Yaşananlar zaten unutulamaz.Ama çıkarılacak ders nedir?Bunu da tam olarak bulamıyorum.Hiç bir şey normal değil artık.Önceki hayat bitti bizim için,yeni bir hayat başladı.Yoktan varoluş gibi bir şey.Artık bir beklentim yok.Mal edineyim,mülk edineyim diye bir isteğim yok.Bugünü yaşayayım.İnsanca,dürüst yaşayayım.Yarın da yaşayayım.Çoluk çocuğuma bir şey bırakayım.Babam 12 Kasım Cuma öğleye kadar bana çok şey bırakmıştı,akşam geride hiçbir şey yoktu.Ben ömrümün geri kalanını,açık söylüyorum,bir prefabrik konutta geçirebilirim.Yeter ki insanca yaşayayım.Almamız gereken bir ders daha var:Hoşgörü.Şu dünyada hiçbir şey için kimseyle kötü olmaya değmez.Bir felaket her şeyi alıp götürüyor,olduğunuz gibi kalıyorsunuz.Kaynaşlı küçük bir yer.Aileler birbirleriyle hep akraba.Her sülaleden kayıp var.Çevremiz de öyle acı şeyler duyduk ki,bakıyorsunuz üç oğlunu birden kaybedenler,iki kızını birden kaybedenler,beş çocuğunu birden kaybedenler .Ben babamın acısına katlanamazken onlar nasıl katlanabiliyor,diyorsunuz,böyle teselli bulduk sanki.O gece ölmeyi bile düşünmüştüm.Yangına doğru yürümüştüm.Bilinçli olarak değil.Birisi geldi ateşin içinden beni çekti.Depremden sonra ilk yemek yediğimde lokma boğazımda düğümlenmişti.İlk güldüğümde peşinden hemen ağlamıştım. “ Bu kadar insan öldü,bunlardan birisi benim babam,ben nasıl gülebiliyorum ,” demiştim.Yaşayan,yeni bir hayat kurmak zorunda.Eskiye normale çevirmek değil bu,yeni bir hayat kurmak.Varlığımızı bir şekilde devam ettireceğiz.Bugünü iyi ve insanca yaşayacağız.
posted by Nilüfer at 1:39 ÖÖ 4 comments

Çarşamba, Ağustos 17, 2005

KAYBOLAN ADRESİ YENİDEN KURMAK

Bugün 17 Ağustos.Akıllara ilk gelen olay 17 Ağustos İzmit - Gölcük depremi.İnsanlar üzerinde asla unutulamayan ,yüreklerde kalıcı izler bırakan bir olay.Bütün ölenlere Allah’tan rahmet geride kalanlara tekrar başsağlığı diliyorum.Şu anda aşağıda yazılı olayı sizlere aktarmak tesadüf eseri bugüne denk geldi.2 gün önce arkadaşlarımın elinde “ Kaybolan Adresi Yeniden Kurmak” isimli bir kitapçık vardı bende bu kitabı alıp eve giderken otobüste okumaya başladım.Bu kitapta 12 Kasım depreminde yaşanan olaylar kaleme alınmıştı ve herkes kendi başından geçenleri anlatıyordu.Otobüste bu olayları okurken kendimi ağlamamak için zor tuttum.Boğazım düğümlendi.Ateş düştüğü yeri yakar derler ya çok doğru.Adana ve diğer depremlerde bu olayları televizyondan seyrederken bir anda üzülüyorsunuz sonradan unutup gidiyorsunuz ama bu olay sizin başınıza gelince ve kayıplar verdiğinizde acınızı,yaşadıklarınızı asla ve asla unutamıyorsunuz ve böyle felaketlerle karşılaşan insanları çok daha iyi anlıyorsunuz eğer yapabileceğiniz bir şey olursa da yardım etmek istiyorsunuz.Bu kitapta pek çok olay var ve bu kitapta başından geçen olayları aktaran arkadaşlardan bazısını tanıyorum.Bende bu kitabı okuyana kadar bilmiyordum bu olayları ve bu arkadaşların birinden izin istedim kendi olayını sizlere aktarmak için sağolsun kendisi olumlu yanıt verdi.TEŞEKKÜRLER MURAT .Amacım insanların bunları okuyup üzülmesi değil,her şeye karşı daha duyarlı davranılması.Ben ilk okuduğumda bu olayları ilk önce ailem aklıma geldi aynı şeyler benimde başıma gelebilirdi diye düşündüm.Herşeyin değerini çok iyi bilmek gerekiyor.Hafta sonu köye gitmiştim ve köyden ayrılırken kardeşimle tartışmıştım.Bu olayları okuduktan sonra çok pişman oldum.Yarının bize neler getireceğini bilemiyoruz bugün varız yarın yokuz kim bilir ,o halde her şeyin değerini çok iyi bilmem gerektiğini düşündüm.Ayrıca bu olaylara karşı çok duyarlı davranalım kendi başımıza gelebileceğini de unutmayalım sadece üzülmekle kalmayıp elimizden geldiği kadarıyla deprem bölgesindeki insanlara yardımcı olmaya çalışalım.


İnsanlara Yardım Ederken Saygı Duyulmalı
( Murat ATASEVEN )
12 Kasım günü çalıştığım ampul fabrikasından izin alıp,Zonguldak’a tamirdeki arabamı almaya gitmiştim.Bir gün önce,merkezi Sapanca olan büyük artçı şok Kaynaşlı’da da hissedilmişti.Fabrikadan çıkarken benim bölümümdeki arkadaşlara mesaiye kalmamalarını söyledim.Kaynaşlı’ya dönerken balık aldım.Eve telefon ettim, “ Yemek hazırlamayın,balık getiriyorum,” dedim.Hanım, “Ablamlar ağabeyimler gitti,” dedi.Ağabeyimin evi beton,iki katlıydı.Tam Kaynaşlı’ya girişteki köprüde,trafik ışıklarında sallanmaya başladık.İlk önce bana birisi arkadan vurdu sandım.Dönüp arkama aktım.Sonra karşıdaki araçların da sallandığını gördüm.Deprem olduğunu anladım.Işıklardan hareket ettim.Köprünün olduğumuz hiç aklıma gelmedi.Bizim eve bir şey olmayacağını düşündüm.Ev ahşaptı,yıkılsa bile çıkabilirler ,diye düşündüm.Önce ağabeyimler aklıma geldi.Ana yol 2-3 metre havaya doğru patlamıştı.Fay hattı oradan geçmiş.Başka bir geçiş bulduk.Kaynaşlı’nın içine,Merkez Camiinin bulunduğu yere geldik.Cami çökmüştü.Herkes, “ Beni kurtarın” diye bağırıyordu.Ağlayarak ağabeyimin evine koştum,evde bir şey yoktu.Yanındaki evlerin hepsi yıkılmıştı.Sonra kendi evimin yanına çıktım.Eve geldiğimde babam dışında herkes oradaydı.Merkeze geldik,kahveleri aradık,enkazlara baktık.Bana babamın sağ olduğunu,sakatlanan birinin yanında hastaneye gittiğin söylediler.Ama içime bir kuşku düştü..Babam bir fırsatını bulur mutlaka eve haber verirdi.Gece yine kahvenin yanına geldik.Erkek kardeşim,annem ve ben kahveye bakmaya gelirken ,komşulardan birinin enkazın içinde olduğunu gördük.Ahşap çatı çökmüştü,kaldıramıyorlardı.Annem “” Komşulara yardım edin” dedi.Kardeşimle enkazın içine girdik.O ağaçları kaldırmanın imkanı yok,kesmek lazım.Komşu kesim motoru buldu geldi,kardeşimle devam ettiler.Evler kerpiçten olduğu için kerpiç iyice kurumuş,toz olmuş.Orada iki çocuk ve anneanneleri öldü,görünürde hiç yaraları yoktu,tozdan boğulmuşlar ya da korkudan öldüler.Ben babamı aramaya gittim.Babamın altında olduğunu düşündüğümüz binanın tam karşısında tüpçü vardı.Apartmanın alt katındaydı tüpler.Tüpçü,mahallenin ortasında,şehrin göbeğindeydi,kısacası saat bir yerdi.Tüpler patlamaya başlayınca kimse yanaşmadı.Depremden bir gün sonra bile hala soğutulamamıştı.
Depremde evimiz tamamen çökmemişti.O sırada ninem,dedem ,kardeşim,eşim ve çocuğum evdeydi.Kapı girişinde bir tarafta ayakkabılık,bir tarafta gardrop vardı.Sallantıyla dolaplar birbirine girince evdekiler kapıyı bulamamışlar.Kardeşim camı kırıp hepsini dışarı çıkarmıştı.Sürekli sallandığımız için yatakları dışarı çıkardık.Dışarıda kaldık.Babam görünürde yoktu..Tekrar kahvehanenin enkazına gittim.İyice cesaretim kırılmıştı.Babam 1993 yılında trafik kazası geçirmişti,o zamanki hali gözümün önüne geldi.Hastaneye gitmiştim.O kazadan sonra ambulans sesi beni çok ürpertiyordu.Enkaza girdiğimde ,yan taraftaki marketin dolaplarını kahvenin içine girdiğini gördüm.Binaya alttan vurduğunda,duvarlar içeriden patlamış,her şey birbirine geçmişti.Kurtarma ekipleri gelmişti,girdiler.Dayımın çocukları köyden gelmişti;onlar da girdi.Çıkardılar babamı.Babamı oradan battaniyeye koyarak aldık.Bütün aile ,babamın kardeşleri gelmişti.Vücudunda çok kırık vardı,kiriş başına vurmuş.Önce bakmak istemedim.Göstermekte istemediler önce.Sonra “ Bakacağım,” dedim, “ne olursa olsun”.Hayatta en büyük dersi de herhalde o zaman aldım gibi geliyor bana.Ölüm Allah’ın emri,kimsenin yapacak bir şeyi yoktu.Geri de gelmez.Evdekiler için bir çare bulmak lazımdı artık.Çünkü ben ,eşim,annem,yaşlı dedem,ninem ve kardeşlerim tek kişilik bir aileydik artık.O sırada ne bulabildiysek bir şeyler yapmaya çalıştık.İlk önce çadır yoktu.Sürekli yağmurda yağmaya başlamıştı.Ağabeyimin aldığı saç tabakalar vardı önceden.Ben onları alıp götürdüm komşunun bahçesine ,orayı düzenledim üzerini örtüp bir barınak yaptım.O sırada evli ablamda bizimle kalmak zorundaydı.Evleri yıkılmıştı.Böylece yaptığım dört duvar arasında,hepimiz birlikte oturmaya başladık.Bir gece aşırı yağmur yağıyordu.Gece bir binbaşı geldi,tankçıydı zannedersem,kaç kişi olduğumuzu sordu. “Çok kalabalığız,” dedim. “Yeri düzenlerseniz ,sabah size çadır getireceğim,”dedi.Çaresizlik anında çare bulmanın sevincini o zaman yaşıyor insan.Çadırın gelmesi bizi çok rahatlattı.Sabahleyin Belediye’den mıcır aldım.Askerler geldi çadırı kurdu.Çadırda kalmaya başladık.Ablamlar köye gittiler.Bulunduğumuz yere heyelan tehlikesi vardı.Ama orada kalmayı tercih ettik.Merkezde insanların kendilerinden kopup gittiklerini görüyordum.İnsanlar sağduyularını kaybetmiş gibiydi.Herkes,her gün bir şeyden daha fazla alayım diye çabalıyordu.Bu durumdaki insanlarla beraber olmak istemiyorduk.Depremden önce Düzce’de çalıştığım için Kaynaşlı’ya sabah gidip akşam geliyordum.Kahveye gitme alışkanlığım yoktu.Bir akşam toprak kaymaya başladı.Aksilik,kışta çok sert geçiyordu. Rüzgar çıkmış,eşim ,ninem ve dedem korkmuşlar,çadırı bırakıp gitmişler.Ben gittiğimde çadır neredeyse uçtu uçacaktı.O problemleri çok yaşadık.Bir akşam Efdal Ağabey geldi,Belediye Başkanı. “Al çocukları,aşağıda bir yere yerleştirin,”dedi. “ Aşağıdaki insanların yaşadıklarını yaşamak istemiyorum,” dedim.Heyelan da olsa mahallemizde hiç olmazsa kafamız huzurluydu.
Çadırda bu şeklide gün geçirmeye imkan yok,bir şeyler yapmak lazım diye düşündüm.Kriz Yönetimi Merkezine çalışmaya geldim gönüllü olarak..Çalışmaya başlamak istememdeki esas amaç evden,yani çadırdan biraz uzak kalıp,etkilenmemekti.İnsan ne de olsa kendine olan güvenini kaybediyor bunları yaşadıktan sonra.Çalışmaya başladıktan sonra kendime daha çok güven duymaya aşladım.Önce depoda çalışmaya başladım.İnsanlara yardımcı olmak istedikten sonra engel yok.O sırada Kriz Yönetim Merkezinde öğretmenler çalışıyordu.Bir öğretmenimiz seyyar tuvalet kabinlerinin kuruluşuyla görevliydi.Birbirimize takılırdık, “ Hocam isterseniz o işi ben yapayım,” derdim o da “ sen varsan problem olmaz zaten,derdi.Her taraf yıkıldığı için tuvalet ihtiyacı çok önemliydi.Sağolsun o hocamız çok uğraştı,çok faydası oldu.
İnsana saygı duyulan bir yer bardır.İnsana yardım ederken saygı duyulmalı.Depoda çalışırken,aileme kesinlikle yardım almak için kuyruğa falan girmemelerini tembihlemiştim.Yardım gelirse,zaten kapıya kadar gelirdi.İnsanlar hiç ummayacağınız laflar ediyordu. “ Onun aldığın ben alamadım,”diye dedikodu anında başlıyordu.Benden çok ihtiyacı olanların bulunabileceğini düşünüyordum.Gelen yardımları depodan en ihtiyaç duyulan bölgelerden başayıp,beldenin her tarafına dağıtıyorduk.Depodan da yardım geliyordu,vatandaşlarda getiriyordu,adeta zorla bırakıyorlardı.Herkes yine de “ en az alan benim” diyordu.Dediğim gibi ilk önce depoda çalışıyorum,laf gelmesin diye özellikle mahallede en az yardımı alanlardan biri bendim,benim bile adeta stok oluşmuştu.Düşünün,yollara düşüp,yardım toplamaya hiç gitmediğim halde ,benim bile fazlasıyla yiyeceğim vardı.Bir gün eniştemin traktörünü aldık,mahalleden fazla yiyecekleri ve giyecekler toplayıp,köylere götürdüm.Köylerde yıkım yoktu,Kaynaşlı’da merkez dağılmıştı.Köylerde yardım gitti,köylerden insanlarda merkeze inip yardım aldı.Açgözlülük yapanlar vardı ama Kaynaşlı’da talan hiç olmadı.Dükkanlar,marketler yıkılmıştı ama kimse gidip oraları yağmalamadı,bir şey almadı.Yardımın uzaması,esnaf açısından problem yarattı.Kaynaşlı’da yüzlerce dükkan yıkılmıştı,bu insanların dükkanlarını yeniden açmaktan başka yapabileceği bir iş yoktu.
Depoda kısa süre çalıştıktan sonra,bilgisayar kullandığım için Bayındırlık görevlilerinin çadırında işe başladım.Enkaz,hasar tespit işleri çok yoğundu.Sosyal yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı kurulunca da orada görevlendirildim.Çalışırken bir yandan da kendimize bir ev kurmaya başladık.Çünkü çadırımız ev koşullarına dayanamayıp,sürekli çöküyordu.Bir büyük oda,mutfak,banyo bölümü yaptık.onu da iki bölümlü bir prefabrike ekledik.Kurduğumuz bu barınakta ilk yattığım geceyi hatırlıyorum,ev gibisi yok, gerçekten.Daha sonra yine tek katlı,daha kalıcı bir ev yapmayı düşünüyoruz.Vakıftaki görevim bitince sürekli bir iş bulmak istiyorum.Ailem kalabalık.Aileme karşı daha sorumlu olmam gerektiğini hissediyorum.Bir de dedeme ait arsa var.Babam hep o arazide bir iş kurmak isterdi.Ben de onun bu isteğini mutlaka yerine getireceğim.On senedir çalışıyorum,on beş yaşımdan beri dışarıdayım.Artık kendi işimi kurmak istiyorum.Alabalık üretebilirim ya da başka bir şey.Ama önce belki bir süre bir şirkette muhasebeci olarak çalışıp,aileme gelir sağlamam gerekiyor.Babam yeni emekli olmuştu.Rahat edemeden vefat etti.Annemde çok uzun zamandır çalışıyor.Emekliliğine az kaldı.Anneme “Artık çalışmayı bırak,rahatına bak,” diyorum, “ bugünü mutlaka yaşamalısın”.Ailem için var olduğumun bilincindeyim.Onlar için her şeye değer.
posted by Nilüfer at 12:46 ÖS 6 comments

Pazartesi, Ağustos 15, 2005

Edirne Selimiye Camii


Edirne - Selimiye Camii Posted by Picasa

Camiinin içerisine girdiğinizde insana verdiği bir huzur vardır; ancak Selimiye Camii daha da farklı hissetmenize sebep oluyor.Huzurun yanında kafanızı kaldırıp caminin içerisini seyrettiğinizde hayranlığınız kat kat artıyor.O kadar muhteşem bir yapı ki.Nasıl böyle bir eser ortaya çıkmış diye düşünmeden edemiyorsunuz.Abarttığımı düşünmeyin ama gerçekten saatlerce oturup camiinin içerisini seyretmek istiyorsunuz.Yolunuz Edirneye düşerse mutlaka ziyaret edin.
posted by Nilüfer at 8:27 ÖÖ 5 comments

Perşembe, Ağustos 11, 2005

REGAİB KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN


Tüm İslam aleminin Regaib Kandili mübarek olsun.İnşallah Allah(c.c) bu mübarek günde tüm Müslümanlara dünya ve ahiret hayatında herşeyin en hayırlısını nasip eder.
posted by Nilüfer at 12:11 ÖÖ 4 comments

Çarşamba, Ağustos 10, 2005


Selimiye Camii Posted by Picasa
posted by Nilüfer at 9:14 ÖÖ 4 comments


Edirne- Selimiye Camii Posted by Picasa
posted by Nilüfer at 9:12 ÖÖ 0 comments


Selimiye Camii Posted by Picasa
posted by Nilüfer at 9:11 ÖÖ 0 comments


Selimiye Camii Posted by Picasa
posted by Nilüfer at 9:08 ÖÖ 0 comments

ARKADAŞÇA İÇİN

Herkese merhaba,

Bir süredir bloğuma yeni fotoğraflar ekleyemedim .İnşallah en kısa zamanda yeni fotoğraflarla döneceğim.Şu an en yakın arkadaşlarımdan birinin ( benim için her zaman çok değerlisin arkadaş ) mutluluğuna ortak olmak için bunu yazdım.Arkadaşım yüksek lisansını bitirip doktora sınavını kazandı.Şu an kafası oldukça karışık kara kara nasıl yapacağını düşünüyor.Arkadaşım sana güveniyorum yüksek lisansını nasıl başarıyla tamamladıysan inşallah bunu da kolaylıkla başaracaksın.Sen çok kararlı ve azimli birisin bunu da alnının akıyla kolaylıkla başaracaksın.Eşin ve arkadaşların( ben ve diğerleri ) her zaman sana güveniyor ve başaracağını biliyor.Seni çok seviyoruz Meral :-))
posted by Nilüfer at 12:22 ÖÖ 3 comments

Çarşamba, Ağustos 03, 2005

AĞAÇLA SARMAŞIK


Edirne Posted by Picasa

Fotoğraftaki yazı çok net okunmuyor.Fotoğrafın üzerine tıkladığınızda yazıyı daha rahat okuyabilirsiniz.
posted by Nilüfer at 9:19 ÖS 9 comments

Balkan Savaşı Müzesi


Balkan Savaşı Müzesi ( Edirne ) Posted by Picasa
posted by Nilüfer at 1:14 ÖS 2 comments


Edirne Posted by Picasa
posted by Nilüfer at 1:12 ÖS 1 comments

Balkan Savaşı Müzesi


Yemek Kazanı Posted by Picasa
posted by Nilüfer at 1:11 ÖS 1 comments

İaşe Cetveli


Edirne ( Balkan Savaşı Müzesi ) Posted by Picasa

Balkan Savaşı sırasında zorlu mücadele akıl almaz gibi değil.Biz onların sayesinde bu rahat içinde yaşıyoruz.Elimizdekilerin kıymetini çok çok iyi bilmemiz gerek.
posted by Nilüfer at 1:10 ÖS 3 comments