Nilüferce

Salı, Şubat 28, 2006

Sevilmek İçin


Suat Tekin'in güzel çalışmalarından biri...

Her zaman karşınızdaki insanlara değer verin.Tabi değer verilmesi gerekenlere ve sizin değerinizi bilenlere ...... :-)))
posted by Nilüfer at 10:51 ÖS 2 comments

Pazartesi, Şubat 27, 2006

Teşekkürler Suat Bey



Bu güzel hediye için çok teşekkürler.Çok mutlu oldum...
posted by Nilüfer at 8:56 ÖS 6 comments

Nilüferce


Nilüferce Posted by Picasa

Herkese günaydınnnn
Bu haftanın ilk gününde blog konuğum Nilüferce.Onu sizlerle tanıştırayım..Tabi onun yıllarrrr önceki hali.Bugün Nilüferce yani Nilüfer 28 yaşında.Nasıl bir duygu içerisinde aslında o da bilmiyor.Eskiden doğum günleri onu çok mutlu ederdi,ama yaş ilerleyince o doğum günlerinin güzelliği,mutluluğunun kalmadığını fark etti.Ama onu en mutlu eden an pasta fasılları ( burada açık kapı bırakayım Merale duyurulur : Nerde benim pastam :-(( Adapazarına geldiğimde yaparsın değil mi?).
Yaşam doğumla başlar,ölümle biter.Zaman öyle hızlı akıp geçiyor ki.O hıza bir türlü yetişemiyoruz.O halde zamanımızın her saniyesini,her dakikasını,her saatini,her yılını en güzel şekilde değerlendirmemiz gerekir.Geriye dönüşün olmadığını çok iyi biliyoruz .....
posted by Nilüfer at 7:16 ÖÖ 8 comments

Cumartesi, Şubat 25, 2006

DAĞ RÜZGARLARI



Kaderde:
Senden ayrı düşmekte varmış...
Doğrusu,
Bunu hiç düşünmemiştim.
Seni tanımadan,
Hele,seni böyle deli divane sevmeden önce,
Yalnızlık güzeldir diyordum.
Al başını.....
Kaç bu şehirden.
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara,
Rüzgarın iyot kokularının karıştığı denizlere git.
Git....
Gidebildiğin yere git diyordum.
Oysaki:
Senden kaçılmazmış.
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış....
BİLMİYORDUM.

Yinede dayanmaya çalışıyorum işte.
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen.
Geçen bulutlara sarılıyorum ellerin diye.
Rüzgar,
Güzel bir koku getirmişse,
Saçlarını okşayıp gelmiştir diye avunuyorum.
Yaşamak seninle başka bir zamanı....
Bir başka zamanda seni yaşamak.....

Her şeyden önce sensin.
Elbette sen...
Mutlaka sen...
İster uzakta ol,ister yanıbaşımda dur.
Sen ol yeterki bu zaman içinde.
Ben:
Olmasamda olur.....

Seni bir yuımağa sarıyorum yıllardır,yinede bitmiyorsun.
Çaresizliğim gün gibi aşikar.
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin,
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran.
Sen güneş kadar sıcak,
Tabiat kadar gerçek..
Sen bahçelerde çiçek açtıran,
Sudan, havadan yüce varlık.
Sen,
O tek sevgi içimde.
Sen,
Görebildiğim tek aydınlık.

Bir nefeste benim için al,
Havasızlıktan öldürme beni.
Bulutlara, yıldızlara benim içinde bak.
Susadım diyorsam bir yudum su içmelisin.
Ben yorulduysam,
Sen oturmalısın...
Ellerim, sevilmek istiyor,
Saçlarım okşanmak,
Dudaklarım öpülmek istiyor.
Anlamalısın...

Ağaçların yeşili kalmadı,
Gökyüzünün mavisi yok.
Kim bu çaresiz adam?
Bu kıpkırmızı gözler kimin?
Kaç gecedir uykusu yok.
Gündüzü yok, gecesi yok.
Yok..yok.....
Anladım.
Sensiz yaşamanmaz bu dünyada .
İMKANI YOK....

Beni bunca saracak ne vardı?
Kanıma girecek,
Gözbebeklerime oturacak.
Bir senfoniki,
Kulaklarımdan eksilmeyecek..
Ne vardı,hiç karşıma çıkmasaydın.
Bu kör olası gözler, görmeseydi seni.
Ne vardı, güzelliğini hiç bilmeseydim.
Bir dua gibi bellemeseydim adını.
Ne vardı, bütün gece,
Gözlerimi tavana dikerek seni düşünmeseydim...

(DAĞ RÜZGARLARI...Ümit Yaşar OĞUZCAN)

Çok güzel bir şiir.Çok beğendim.Haydi birilerine armağan edin ...

(Daha önce bu şiiri yayınlamıştım ancak teknik bir sorun nedeniyle silmek zorunda kaldım.Bugün tekrar yayınlıyorum)




posted by Nilüfer at 3:35 ÖÖ 3 comments

Cuma, Şubat 24, 2006

Haydi Cevabı Bulalım...Haydiiii....

bulmaca.doc

Bulmaca doc dosyasını tıklayalım.4.şekilden sonra hangi şekil gelmeli sizce????
Bu soru bana sorulduğunda cevabı bulamamıştım. Size kolay gelsin doğru cevap gelene kadar söylemeyeceğim :-))))
posted by Nilüfer at 10:10 ÖÖ 4 comments

Salı, Şubat 21, 2006

Dal ve Rüzgar




Kırıldıktan sonra affetmenin bir anlamı kalmıyor aslında,affetsenizde hiçbirşey eskisi gibi olmuyor.Hatta iki yabancı bile olabiliyorsunuz...
posted by Nilüfer at 10:30 ÖS 7 comments

Cumartesi, Şubat 18, 2006

Sedef Çiçeği























Sedef Çiçeği
Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı.Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu.
Hakim tok sesiyle, yaslı kadına:
"Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?" Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra bas örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı.
"Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan..." Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yasanmış 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı... Kadın neler diyecekti ? Herkes, onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:
"Bizim bir sedef çiçeği vardı çok sevdiğim... O bilmez... 50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı.O zaman adak adadım. Her gece güneş açmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye... İyi gelirmiş derlerdi. 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kerede bu çiçeği ben sulayayım demedi. Ta ki geçen geceye kadar...O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım... Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatimi, umudumu, herşeyimi verdim. Ondan hiçbir şey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim.Onsuz daha iyiyim, yemin ederim." Hakim yaşlı adama dönerek;
"Diyeceğin birşey var mi, baba?" dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu:
"Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime'mi de orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa; boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun... Lafım geçmedi... O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona: "Gece çiçek sularsan geçer dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki..." dedi adam. O yastaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle... "Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez, hakim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de uyanamadım. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi. Suçlandım...Sesimi çıkartamadım...
" O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu...
"Sevgide cömert ama sevdiklerimizi kırmada oldukça cimri olalım"
posted by Nilüfer at 11:20 ÖS 4 comments

Salı, Şubat 14, 2006

Suat Tekin'in Çalışmalarından


Suat Tekin Bey'e çok teşekkürler.Suat Tekin'in yeni sayfasına ziyaretleri bekliyoruz.Sayfanız çok güzel olmuş ,hayırlı olsun....
posted by Nilüfer at 9:06 ÖÖ 2 comments

Cuma, Şubat 10, 2006

Gitmek....



















GİTMEK

BUGÜNLERDE herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
bir başka ülkeye,dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle ''yanına almak istediği üç şey'' falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınamıyor.
Böyle gidiyor işte.
Bir yanımız ''kalk gidelim'',
öbür yanımız "otur'' diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira.
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık, monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz.
Kuş olup uçmak isterken ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal, ben...
Kapiıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında.
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
''Sırtında yumurta küfesi olmak'' diye bir deyim vardır;
evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin.
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım.
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçıslar yapabilsek.
Var tabii yapanlar.
Ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif...
Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 09.00, aksam 18.00.
Sonra başka mecburiyetler.
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanin bedeli bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı bir ömür yani.
Ne saçma.
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.
Ama olsun...
İstemek de güzel


Can Yücel

Çok güzel bir şiir.Can Yücel'in de dediği gibi pek çok insan gitmek istiyor.Bazen bu gitmelere öyle ihtiyaç duyabiliyorsunuz ki ...

posted by Nilüfer at 7:45 ÖS 5 comments

Salı, Şubat 07, 2006

Hayat



Suat TekinBey'e teşekkürler....
posted by Nilüfer at 12:54 ÖÖ 3 comments

Pazartesi, Şubat 06, 2006

Küçüklerden Büyüklere Güzel Bir Ders

posted by Nilüfer at 8:59 ÖS 1 comments



Bolu Gölköy'den bir görüntü
posted by Nilüfer at 12:43 ÖÖ 18 comments