Nilüferce

Pazar, Ağustos 21, 2005

KAYBOLAN ADRESİ YENİDEN KURMAK -2


12 Kasım depreminde meydana gelen olaylarla ilgili aktaracağım son olay.Aslında bu olayıda bir önceki ile beraber yayınlayacaktım ancak Barış arkadaşımızdan izin almadığım için yayınlamadım.İzin verdiğin için sağol BARIŞ.Hepimiz acılarımızı hep içimizde yaşarız dışarıya yansıtmak istemeyiz. Bu olayı hem içinde yaşayıp hem de kaleme almak o kadar güç olmalı ki…Ama onların çok önemli bir amaçları vardı.Depremi yaşayan insanlar için sadece üzülmek değil onların gerçekten neler hissettiğini anlayıp acılarına ortak olmak ve bu tür olaylarda ülkedeki tüm insanların birlik içinde olup birbirine destek olması.En önemlisi ise hayatımızdaki her şeyin değerini çok iyi bilmemiz.Hayatımızın her saatini,her dakikasını,her saniyesini en iyi şekilde yaşamamız.Birşeyleri kaybedip arkamıza dönüp baktığımızda ,bunu böyle yapmamalıydım ya da şunu keşke zamanında yapsaydım demememiz.Biliyoruz ki zamanı asla ve asla geri alamayız

Yaşadıklarımız Ana Haber Bültenlerinde Anlatıldığı Kadar Basit Değil
( Barış ŞİMŞEK )

Babam elli yaşındaydı.Elli yaş genç,ama isterseniz kadercilik deyin,bizim ailede altmış beş yaşını geçen yok.Depremden on,on beş gün önce aramızda öyle bir konuşma geçmişti. "Ağabeyimin öldüğü yaşa on sene daha var” demişti babam .Neyin ne zaman olacağı pek belli olmuyor.Beş kardeşin ikincisiyim ben.Doğduğum zaman babam çok sevinmiş,bizim sülalede o zamanlar bir kız furyası varmış,erkek çocuk yok.İsmim Kıbrıs Barış Harekatından kaynaklanıyor.1974’de harekat olmuş, “76 barış zamanı.12 Kasım saat 7’ye 4 dakika kalana kadar aklımdan “ ya babam ölürse”düşüncesi hiç geçmedi. Bir tek ben lise 2’ye giderken hasta olmuştu,sigara içerdi.Sigarayı da bıraktı.Sonra hiç hasta olduğunu hatırlamıyorum.En büyük arzusu evlenmemdi.Benim tertiplerim var askerden gelen,onlar evlendi,ben evlenmedim,bana o yüzden sitemi çok oldu,geç kaldın diye.Nişanlandık,benim ve nişanlımın maksadı bu yaz ( 2000 yazı ) evlenmekti.Babamın ısrarıyla,depremden on iki gün önce evlendik,iyi ki de öyle olmuş.Babamın en büyük arzusuydu mürvetimi görmek..Onu gördü de, evimi göremedi.Ben kendi evimin mobilyasını görmedim,hepsini eşimle birlikte gidip babam almıştı.Çok acıdır ,babam o eve çıkıp bir yemek yiyemedi,o evi göremedi.Adettendir,yeni gelin evi olduğu için biraz beklenirdi.Bu yüzden henüz evimize gelmemişti.
Babam kamyon şöförüydü.Kamyon kendimizindi,eski bir kamyondu.Hurdaya yakındı. “Bir gün emekli olursam bu arabayı yakıp,Bolu Dağı’ından Kaynaşlı’ya girişteki bayırın oradan koyuvereceğim aşağıya” derdi babam.Çok çekmişti,babamın belini o kamyon bükmüştü.Bir defasında İran’a gitmişti,geldiğinde bir seferde kamburlaşmıştı.Tek isteği çocuklarına ev bırakabilmekti.Benim ki bitmişti.Kardeşimin dairesini tamamlayacaktık.Hesapta deprem yoktu.
Depremden önce Bolu Yeniçağ’da bir madensuyu fabrikasında çalışıyordum,elektrik işlerini yapıyordum.O gün üretilen yeni mamul dolayısıyla fabrikaya Alman mühendisler gelmişti,onlarla birlikte çalıştık.Bolu’dan saat 6 arabasına bindim.Yediye çeyrek kala eve geldim.Babam iki gündür yoldaydı,yeni gelmişti.Altlı üstlü oturuyorduk Evimiz 3 kattı,en alt katta misafirler vardı,onlar da bir gün önce taşınmıştı.İkinci katta annemler ,üst katta biz oturuyorduk.Ama zamanımızı hep birlikte geçirirdik,yemekleri birlikte yerdik.O gün eşimle babamlar oturup ,eskilerden konuşmuşlar.Babam annemin önünde eski sevdalarından bile bahsetmiş,çok neşeli bir günmüş onlar için.O günler en mutlu günlerimizdi.Biz de yeni evliydik.Eşimin babası ve kardeşi yoktu.Babam “İki ailenin de erkeği sensin,”derdi.Bugün yarın emekli olacaktı.Babamın her akşam gittiği iki katlı bir kahve vardı.17 Ağustos depreminden sonra ,daha önce gittiği 5 katlı kahveye hiç gitmedi.O binanın sağlam olmadığını düşünürdü.Her akşam saat 7’de atv’de haberler başlardı,babam da kahvede haberlere yetişirdi.O akşam eşimle annem el öpme ziyaretlerine çıktılar.Evde ben ve 2 kardeşim kaldık.Televizyonda “Çiçek Taksi” dizisini izledik.O akşam hamsi yapmışlar bana da ayırmışlardı.Babam hamsiyi çok severdi.Ben hamsi yerken , “ Gel yiyelim,”dedim, “ biz kendi hakkımızı yedik” dedi ama yine de canının çektiği belliydi.Benimle yese belki dışarı çıkmayacaktı.Yemeği yedik,daha yerimizden kalkmadan bir gümbürtü oldu.Olduğu gibi alt kattaki misafirlerin üstüne çöktük.Yemeği yedikten sonra onlara hoş geldiniz demeye gidecektim.Nasip olmadı.Orada bir kişi öldü,birinin beli kırıldı.Onların enkazda üstünü açıp ,ellerini tutan ben oldum.O sırada evde yangın çıktı.Annem dışarıdan bağırdı,alt kat adete paket olunca biz ikinci kattan camları kırıp dereye indik.Evde yangın çıkmıştı hala kendime şaşarım,banyo kazanına gittim, kazan devrilmişti.Musluğu açtım,evdeki yangını söndürdüm.Sonra enkazdan aşağıya indim.Orada ilk olarak enkazda ,komşumuzun küçük kızının ölmüş olduğunu gördüm. “A,böyle ölen de var ,”diye çok şaşırdım a an başıma neyin geleceğini bilmeden.Dışarıda ben ,eşim ,kardeşlerim hepimiz bir aradaydık.Bir tek babam yoktu.Kahveye gittik çökmüştü.Baltayla demir kestim ,inşaat hasırını kırdım ,Allah insana güç veriyor.Enkazdan önce bir tanıdığımızı kurtardım.Onun kapladığı yere ben girdim.Ortalık seçilmiyordu,elimle yoklayarak aramaya başladım.Birisi kravat takmış,babam kesinlikle kravat takmazdı,bu olamaz diyordum kendime .Hala ümidim vardı,babamın bu kahvede olamam ihtimali de vardı.Her akşam buraya gelirdi ama kim bilir belki de bu akşam gelmemişti.Karanlıkta görmeden ,elimle yoklamaya devam ettim .Bir başkasının ensesi kırılmıştı hasır vurunca.Oturur şekildeydi.Elim ensesinde kırılan boşluğa girdi.Sonra bir deri yelek geldi elime ,babam deri giymezdi.Bir başkasını cebine elimi attım.Cebinden 2001 sigarası çıktı. Önce,babam burada ,dedim içimden.Sonra, Kaynaşlı’da bu sigara sadece babama satılmıyor ya ,diye düşündüm.Sigarayı aldığım yere koyup,enkazdan çıktım.Annem, “ Orada mı,” dedi , “ herhalde burada yok,”dedim.Enkaza tekrar girdim.Babam iki gün önce İstanbul’dan Bolu’ya kömür getirmişti.Sigarayı bulduğum cekete tekrar elimi attım.Çıkan kağıtta kamyonumuzun plakası ve “ 14 ton kömür” yazıyordu.Bulduğum babamdı.Tekrar dışarı çıktım.Metanetimi koruyordum.Kendi kendime ,şimdi ne yapacağım,bundan sonra ne yapmam gerekiyor ,diye soruyordum.O sırada televizyonlarda yayınlanan,tüpçüdeki yangın büyüyordu.Tüpçü ile karşı karşıyaydık,yangın bulunduğumuz enkaza doğru yayılıyordu.Kardeşlerim dereden su alıp ,ölenlerin bir de yanmaması için alevlerin yayılmasını önlemeye çalışıyorlardı.O arada saat ilerlemişti.Televizyonlar gelmişti,ortalık kalabalıklaşmıştı.Kardeşlerimi ,annemi topladım,babamı daha enkazdan çıkarmadan .Hala dilim nasıl vardı da söyleyebildim,kendime şaşarım. “ Babam enkazda ,burada ölmüş.Bundan sonra babanız da,ağabeyiniz de,büyüğünüz de, her şeyiniz benim ,”dedim.Onlar hala umut etmek istiyorlardı. “ Nasıl böyle konuşabilirsin ?”dediler.Ama olan olmuştu.Babamı enkazdan çıkardık,sağ kolu kopmuştu, kafasının sol tarafı yoktu.Ben o halde babamın nabzına baktım.Şimdi ne kadar saçma geliyor,düşününce.Kaybımız sadece babam da değildi.Depremden 2 gün önce,Çarşamba günü babamın en samimi arkadaşı ,Rafet ağabey, “Barış büyüdün de evlendin.” Bana takılınca ,ben de ona “ ben büyüdüm de sanki sen hiç büyümedin,şu saçlarına bak bembeyaz olmuş,”dedim.Müthiş bir kahkaha atıp, “ Ben daha ömrümün üçte birini yaşadım,”dedi.Ben aynı adamı 2 gün sonra enkazda tanıyamadım.Babamla Rafet ağabeyimi birlikte çıkardık.Keşke ikisinden bir sağ olsaydı,o zaman ben aile büyüğü olmak zorunda kalmayacaktım,bu yükü bana bırakmazlardı.Allah insanlardan bu canı öyle ya da böyle alacak.Ama bu şekilde olması acı.Çok acı.
Cenazeleri kamyona koyduk,köye götürdük.Kamyonun kasasında,babamı kucağıma aldım.Bir yanımda babam ,bir yanımda Rafet ağabeyim.Ben ortalarına oturdum.Yıllarımız verdiğimiz,bir yerlere gelebilmek için ,bir şeyler olabilmek için , bir şeyler bırakabilmek için çalıştığımız Kaynaşlı’dan köyümüze gidiyorduk.Evimizin barkımızın olduğu Kaynaşlı’nın bize ödülü bu olmuştu.Cenazelerimizi aldık,köyde de emanet kefenle gömdük.Cenaze namazında 20 kişi falandık.O gün bizim köyden dört cenaze çıktı.Normalde bizim köyden ört cenaze çıkak olsa,bütün Düzce gelirdi namaza.Ama koşullar böyle gerektiriyordu.Bizim ecdadımızda,geçmişimizde,böyle bir şey olmuş olaydı, “ Senin yedi göbekten deden depremden ölmüş,”denilseydi,yine insan ihtimal verebilirdi,hazırlıklı olabilirdi.Yazılı tarihimizde böyle bir şey yok.Getirdiği yıkım çok büyük.Babamın bana bıraktığı tüm miras,sırtının kamburlaşmasının,saçının beyazlamasının hediyesi olan, “ ölünce gözüm arkada kalmayacak” dediği yer,evimiz de yok oldu,bitti.Babamın emsalleri babamın bana bıraktığı şeyleri çocuklarına bırakmadı. “ Hiç çalışmasan bile köyde fındığın var,bauda evin var” derdi. “ Sana yadigarımdır,alnımın teri burasıdır” dediği evi de,kendisi de yok şimdi.Ben ne yapacağım sorusu,o belirsizlik ise hala var.Şimdi evim yok, kayınvalidemin de evi,yeri yok.Ev babamın on beş,yirmi yıllık eseriydi.Allah ömür verirse biz de on beş, yirmi yılda o duruma gelebiliriz.Sıfırdan başlayacağız.Kamyonu asttım Adana’ya.O kamyonun her yanında babam vardı,ama satmak zorunda kaldım.Eski arabaydı.Anlayacağım iş değil.O kamyonu,herkes de söyler,Kaynaşlı’da babamdan başkası yürütemezdi.
Depremden hemen sonra Kriz Yönetimi Merkezi’nde ilk çalışmaya başlayanlardan birisi oldum.Kişi depremden hemen sonra kendini toparlayamazsa,bir daha hiç toparlayamaz.Burada ,özellikle ilk zamanlarda ,bu yoğunlukta,gece gündüz çalışmak zorunda olunca ,düşünmeye fırsatım kalmıyordu.Şimdi,aylar geçse de,hala boş vaktimin kalmasını istemiyorum,çünkü yatıyorum aklımda o düşünce oluyor.İlçe kurulduktan sonra Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nda çalışmaya başladım.Burada çalışmam ,darbeyi atlamamda çok önemli rol oynadı.Aynı zamanda çok da ağır bir durumla karşı karşıya kaldım.Ölenlerin isimlerinin yazılı olduğu listeye baktığımda ,tanımadığım insan yok.Bildiğimiz,konuştuğumuz,yüz yüze olduğumuz insanlar.Geride kalanların dertlerini benden daha iyi kim anlayabilir?Aynı şeyleri bende yaşadım.Hizmet ettiklerim de bu acıları yaşamış kişiler.Aynı psikolojide olan kişileriz.Burada çalışırken o acıyı dışarıya yansıtmam.Karşımdakiler çoğu zaman benim de aynı acıları çektiğimi unutsalar bile ben onlara kızmıyorum,acımı yansıtmıyorum.Yaşadıklarımız anlatıldığı kadar basit bir şey değil, “ 316 kişi ölmüştür,kalanlara Allah sağlık versin,” diye geçiştirilecek mesele hiç değil.Herkesin anlaması için mutlaka can kaybı olması ya da evinin yok olması mı gerekir?Sorun çok daha büyük.Ana haber bültenlerinde geçiştirilecek gibi bir şey değil.Ama onu biz biliyoruz,ya da ilk günden beri bu insanların içinde olanlar bilebilir.
Yaşananlar zaten unutulamaz.Ama çıkarılacak ders nedir?Bunu da tam olarak bulamıyorum.Hiç bir şey normal değil artık.Önceki hayat bitti bizim için,yeni bir hayat başladı.Yoktan varoluş gibi bir şey.Artık bir beklentim yok.Mal edineyim,mülk edineyim diye bir isteğim yok.Bugünü yaşayayım.İnsanca,dürüst yaşayayım.Yarın da yaşayayım.Çoluk çocuğuma bir şey bırakayım.Babam 12 Kasım Cuma öğleye kadar bana çok şey bırakmıştı,akşam geride hiçbir şey yoktu.Ben ömrümün geri kalanını,açık söylüyorum,bir prefabrik konutta geçirebilirim.Yeter ki insanca yaşayayım.Almamız gereken bir ders daha var:Hoşgörü.Şu dünyada hiçbir şey için kimseyle kötü olmaya değmez.Bir felaket her şeyi alıp götürüyor,olduğunuz gibi kalıyorsunuz.Kaynaşlı küçük bir yer.Aileler birbirleriyle hep akraba.Her sülaleden kayıp var.Çevremiz de öyle acı şeyler duyduk ki,bakıyorsunuz üç oğlunu birden kaybedenler,iki kızını birden kaybedenler,beş çocuğunu birden kaybedenler .Ben babamın acısına katlanamazken onlar nasıl katlanabiliyor,diyorsunuz,böyle teselli bulduk sanki.O gece ölmeyi bile düşünmüştüm.Yangına doğru yürümüştüm.Bilinçli olarak değil.Birisi geldi ateşin içinden beni çekti.Depremden sonra ilk yemek yediğimde lokma boğazımda düğümlenmişti.İlk güldüğümde peşinden hemen ağlamıştım. “ Bu kadar insan öldü,bunlardan birisi benim babam,ben nasıl gülebiliyorum ,” demiştim.Yaşayan,yeni bir hayat kurmak zorunda.Eskiye normale çevirmek değil bu,yeni bir hayat kurmak.Varlığımızı bir şekilde devam ettireceğiz.Bugünü iyi ve insanca yaşayacağız.
posted by Nilüfer at 1:39 ÖÖ

4 Comments:

ne diyeceğimi bilemiyorum.ağlıyorum şu an..
Allah kimseye böyle bir acıyı bir daha yaşatmasın.
başınsağolsun barış baban ve tüm tanıdıkların için..

7:58 ÖÖ  

Dostum Barış'a ,
Dostum diyorum çünkü hayatta nadir bulunan insanlardan biri...Hepimizin birlikte ama bazılarımızın büyük acılar içinde yaşadığı 12 Kasım Düzce Depremi'ni farklı yaşayan arkadışımın bu deprem anılarını okuduğumda boğazımdaki o düğümleri hatırlıyorum ve hissettiklerimi yazacak kelimeler bulamıyorum.Yaşananlar gerçekten aşılması çok zor, unutmak için ise uzun yıllar gerektiren en iyi dostumuzun zaman olduğu bir kavram.Şu an depremin üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen bu kadar etkilenmemizin sebebi kendi arkadaşlarımız oluşu mu şu an onların bu kadar hayata bağlılıkları bilemiyorum.Oysa ki 17 Ağustos da bizde televizyonlardan izlerken sadece yorum yapıyorduk ve çok üzücü demekle yetiniyorduk.Bu anıları yayınlamamızdaki sebep depremi bir kez daha içimizde yaşamak değil,yakın mesai arkadaşlarımızın acılarını anlatarak kendimize ders çıkarmak ve duygularımızı onlarla paylaşmak.Barış arkadaşımız şu anda depremin ondan birçok şeyi almasının inadına bir yardım kuruluşunun başında çok iyi bir yönetici, iyi bir baba , iyi bir eş ve aynı zamanda değerli bir aile reisi.Bizimle bu anılarını paylaştığı için kendisine çok teşekkür ediyor ve hayatta ona başırılar diliyorum. Tüm sevdiklerinin ömrün boyunca seninle olması dileklerimle....
Dostun Sibel.

11:18 ÖS  

Kelimeler yetersiz kalıyor duygularımı anlatmaya...Bugünler bir daha yaşanmasın, Allah kimseye böyle acılar göstermesin. Deprem olmasa bile başka kötü, acı ölümlerden korusun herkesi. Barış, dediğin gibi öyle zamanlarda tahmin edilemeyecek kadar güç veriyor Allah insana.
Allahtan babanıza ve tanıdıklarınıza rahmet size kalan ömrünüzde arzuladığınız hayatı yaşayabilmenizi diliyorum.

2:10 ÖS  

Barış, Allah bir daha göstermesin. Sizin de sizin yaşadıklarınızı yaşayan tüm insanlarında yanında olsun.Hayatını kaybedenleri rahmeti ile kuşatsın....

11:31 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home